Söğüt

Söğüt’ün Tarihi

ATA TOPRAĞI SÖĞÜT

(Bu çalışma Bilecik Üniversitesi Öğretim Görevlisi Rahmi AKBAŞ’ın ‘’Geçmişten Geleceğe Söğüt’’ Adlı eserinden alınmıştır.)

Söğüt, ilk çağlardan itibaren Avrupa ile Asya ve Orta – Doğu arasında bir köprü durumunda olan Anadolu’nun bir parçası olarak her dönemde hareketliliğini sürdürmüştür. M.Ö 700’lerde, yerleşim yeri olarak kullanıldığı, kökenleri Frygler’e, Bebriykler’e ve Asya Thrakları’na dayandırılan Bithynler’in bu bölgeye yerleştiği bilinmektedir. Pers’ler, Roma ve Pontus yönetiminde kalmıştır.

Ertuğrul Gazi’nin bölgeye gelmesi ile Türkleşmeye başlayan Söğüt, Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmaya başlaması ile yıldızı parlamış ve Osmanlı Devletinin doğumuna şahitlik etmiştir. Üç kıtaya hükmeden, dünyanın en başta gelen imparatorluğu olan Osmanlı Devleti burada doğmuştur.

Osmanlı Devletinin her döneminde bir baba ocağı olarak gören Osmanlı Padişahları, ne zaman başları sıkışsa bu topraklara koşmuşlar ve mukaddes naşi burada bulunan ataları Ertuğrul Gazi’ye koşmuşlardır. Bu aşk ve sevginin doruk noktası ise Abdulhamid Han’dır.

Abdülhamid Han buraya yaptığı eserlerle, atalarına olan borcunu bir nebze ödemeye çalışmış, buraya yaptırdığı eserler günümüzde bile ayakta durmayı başarmıştır.

SÖĞÜT’TEKİ TARİHİ ESERLER

Söğüt’te birçok tarihi eseri bir arada görmek mümkündür. Özellikle Ertuğrul Gazi Türbesi Türk’ün atasına saygısının en güzel örneğidir. Bu eserleri şu şekilde sıralamak mümkündür.

Kuyulu Mescid

Söğüt’e gelen Ertuğrul Gazi, dinin gereği olarak, o dönemde Rum Mahallesi olan bölgede, kilisenin hemen yanında bir küçük mescid yaptırmış ve burada bulunan kuyuyu korumaya alarak tüm Rumlara su vermiştir. Dinin gereği olan beş vakit namazda buraya gelen Türkler, Rumlarla iyi ilişkiler kurmuş ve onların gönüllerini kazanmışlardır.

Ertuğrul Gazi Türbesi

Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin babası, Ertuğrul Gazi Han, doksan üç yaşında (H. 680, miladi 1281- 1282) yılında vefat ettiğinde Söğüt’e defnedilmiştir. Bugün hanımı, oğlu Savcı Bey ve beyleri ile birlikte Söğüt’ün kuzeybatı istikametinde yatmaktadır. İlk türbe çalışmaları Orhan Gazi döneminde başlanmış, çeşitli dönemler tamirat görerek günümüze kadar gelmiştir. Abdülhamid Han döneminde tamamına yakını yıkılarak yeniden yapılmıştır.

Cumhuriyet döneminde de ataya sahip çıkılmış ve 1940’lı yıllarda yeniden bir onarımdan geçirilmiştir. Yunan zulmünden de nasibini alan türbe, bugün hala Yunanlıların sıktığı kurşunların izini duvarlarında ve pencerelerinde görmek mümkündür.

Çelebi Mehmet Camii

Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1414- 1420 yılları arasında yapılmıştır. Dikdörtgen planı, bir büyük ana kubbe ve on bir küçük kubbesi, bir minaresi, kuzey, doğu ve batı taraflarından üç giriş kapısı olan ulu bir camidir. İç mekânın aydınlanması için kubbe üzerine fener konulmuştur. Ana kubbe dört taş sütun üzerine oturtulmuştur. Kubbeler ve iç mekân son devir nakışları ile süslenmiştir. Bu camii ”Çarşı Camii” diye de bilinmektedir.

Cami Sultan II. Abdülhamid Han döneminde büyük bir onarımdan geçirilmiş olup bu günkü görünümü daha çok bu döneme aittir. Geçmişte büyük bir vakfiyesi olduğu rivayet edilen cami, Söğüt’ün merkezinde avlusundaki ulu çınarlarla geçmişi günümüze taşımaktadır.

Çelebi Sultan Mehmet Camii, birçok değişikliğe uğrayarak günümüze kadar gelmiştir. Minaresinin alt kaidesi hariç çeşitli onarımlarla birlikte genişletilmiş ve yeni düzenlemelere gidilmiştir.

Abdülhamid döneminin izlerini taşıyan bugünkü caminin o dönemin ustalarından Usep Kalfa tarafından onarıldığı ve genişletildiği bilinmektedir.

Hamidiye Camii ve İdadisi

Hamidiye Camii, Sultan II. Abdülhamit Han tarafında hicri 1325 tarihinde yaptırılmıştır. Kare planı tek kubbesi çift minaresi vardır. Duvarlar kırmızı kesme taşlardan örülmüş, kubbesi kurşunla kaplanmıştır. Camiye kuzey tarafından neoklasik alınlıklı kapıdan son cemaat yerine girilir. Pencere aralarında panolar yapılmak suretiyle çiniler yerleştirilmiştir. Cami, Hamidiye İdadisi olarak bilinen bina ile birlikte karşı karşıya inşa edilmiştir. Çift minaresinin mimarisi dikkat çekicidir. Minareleri nedeniyle Çifte Minareli Cami olarak da bilinir.

Hamidiye Camii’si ile birlikte Sultan II. Abdülhamit Han tarafından yaptırılan iki katlı, taştan yapılmış bir binadır. Cephe giriş kapısı üzerinde, İstanbul’da yaptırılmış dokuz manda arabası ile taşınarak getirilen bir Osmanlı Arması da yer almaktadır.

Günümüze kadar ufak çaplı tadilat yapılmasına rağmen yapılış özelliğini bugüne kadar koruyabilmiştir.

Dar’ul Eytam

Sultan Mehmet Reşat zamanında, 1917 -1919 yılları arasında devrin Söğüt Kaymakamı Sait Bey tarafından Hamidiye İdadisine ek olarak yaptırılmıştır. Dar’ul Eytam, (Yetimler Yurdu) Çanakkale Muharebelerinde şehit olan Söğüt ve çevresindeki ailelerin yetim çocuklarının bu yurtta barınarak; Hamidiye İdadisinde okutulması amacıyla yapılmıştır. Zaman içerisinde okul olarak da kullanılmıştır.

Duvarları taştan iki katlı bir binadır. Giriş kapısı üzerinde bulunan yirmi iki parça çiniden, on bir parçası düşerek kırılmış, kalan on bir parçası ise Söğüt Etnografya Müzesi’nde koruma altına alınmıştır.

Kaymakam Çeşmesi

1917 tarihinde Sultan Reşat döneminde Kaymakam Sait Bey tarafından yaptırılmıştır. Neoklasik ölçülerde ve dört tarafındaki Kütahya çinileri ve süslemeleri ile küçük zarif bir eserdir.

Dönemin hassasiyetlerinden biri olan camilere karşı olan saygı, burada da uygulanmış, çeşme yapılırken üç tarafına musluk konulurken, camiye bakan tarafına musluk konulmamıştır. O dönemde sırtın camiye dönülerek abdest alınması bu şekilde önlenmiştir.

Abdulmecid Çeşmesi

Söğüt’te bulunan eserler incelenirken, Sultan Abdülhamid Han, babası Abdülmecid’in Türbe onarımı sırasında iki de çeşme yaptırdığını belirtmişti. Çeşmenin biri o zaman Türbe kapısı Söğüt’e değil de kuzey-batı’ya bakar haldeydi ve bunun girişinde bir çeşme bulunmaktaydı. Kitabeyi okuduğumuzda 1265 hicri yazmaktaydı; bu da Abdülmecid Han’ın yaptırdığı çeşmeydi. Ancak, diğeri çeşme neredeydi?

Söğüt Orta mahalleye bağlı İstiklal Caddesi üzerinde bir çeşme vardır ki önünden geçen birçok kişi bu çeşmeyi hatırlamaz. Bir duvar kenarında kalmış bu çeşmenin kitabesini okuduğumuzda 1265 hicri, miladi, 1848/1849 yıllarında Abdülmecid Han’ın yaptığı ortaya çıkmıştır.

İşte Abdülmecid Han, o zaman kapısı kuzey-doğu’ya bakan türbenin girişine bir çeşme yaptırırken, ikinci çeşmeyi şehir içine Sultan Çelebi Mehmet Camii’nin 500 metre yukarısına yaptırmış ve dağdan su getirterek bu iki çeşmeyi atalarının atası (cedd-i ecdâd) Ertuğrul Gazi’nin ruhuna ithaf etmiştir.

Çeşme bu gün sessizce gelen insan ve hayvanata hizmet etmeye devam etmektedir. Ancak duvar kenarında olması sonradan yapılmış bir çeşme görüntüsü vermekte ve pek dikkat çekmemektedir. Ancak pırıl pırıl aşağıda yazılı kitabe olduğu sürece bu çeşme, kimliğini korumaya devam edecektir.

Ertuğrul Gazi Müzesi

Yapımı tam olarak bilinmese de dönemin Söğüt Belediye Reisi Memiş Ağa tarafından 1900’lü yılların başında ‘’Sargı Evi’’ olarak yaptırılmıştır.

Milli Mücadele döneminde yanan Söğüt’ten kurtulan nadir binalarından olmuştur. Daha sonraki dönemlerde Tekel Binası olarak kullanılmıştır. Ancak bakımının yapılmaması nedeniyle harap hale gelmiştir.

1978 yılına gelindiğinde Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 13 Ağustos 1978 tarih ve A- 907 sayılı kararıyla tescil edilmiş ve Koruma Grubu II- A- 2 olarak belirlenmiştir.

Mülkiyeti Söğüt Belediye’sine ait olan bina Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edilmiştir. Ancak, bakımını ve korunmasının yapılmaması nedeniyle 27 Ağustos 1990 yılında çıkan yangın sonucu tamamen yanmıştır.

1995 yılına gelindiğinde buranın tekrar yapılması gündeme gelmiş, İstanbul Rolöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından, mevcut dokümanlardan, rolöve, fotoğraf, temel kalıntıları gibi belge ve kalıntılardan yararlanılarak çalışmalar başlatılmıştır.

2001 yılına kadar devam eden bu çalışmalar sonrası bina aslına uygun olarak tekrar yapılmıştır. 08 Eylül 2001 tarihinde dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay tarafından hizmete açılan bina Söğüt Ertuğrul Gazi Müzesi olarak hizmet vermektedir. Osmanlı dönemine ait giysiler, silahlar, at koşum malzemeleri, bölgede çıkmış sikke ve diğer kullanım malzemelerinin sergilendiği müze de bir de Osmanlı Sancağı bulunmaktadır.

Atatürk ve Ertuğrul Gazi Anıtı

Söğüt’ün Hükümet Konağı önünde Atatürk’ü ve Ertuğrul Gazi’yi yâd etmek amacıyla tek kaide şeklinde birer heykel yapılmıştı. Ancak bu tek büstün, istenen kriterleri yansıtmaması üzerine Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü Öğretim Üyesi Şahin Özyüksel ve Prof Dr. Yılmaz Büyükerşen’in ortak bir çalışmaya girişerek 1987 yılında Söğüt Atatürk Heykeli ve Ertuğrul Gazi Anıtını yapılmışlardır.

Atatürk, üç cephe önünde yer almaktadır. Takım elbiseli ve kravatlı görülen atanın arka kısmında yer alan cephede Cumhuriyet devrimlerini anlatan kabartmalar bulunmaktadır. Sağ ve sol cephelerde ise Türk büyükleri ve Türk askeri, savaş dönemlerinde tasvir edilmiştir. Ayrıca gelişime hizmet etmiş Türk sanatkârlarının yapmış olduğu eserlerde yer almaktadır. Orta kaidede ise Cumhuriyet Devrimleri temsil edilmiştir. Orta cephenin üst kısmında ise bir güneş ve içinde Atatürk büstü yer alarak güneş ve Atatürk bağlantısı kurulmuştur. Tüm cephelerin en üst kısmında ise bir Türk Bayrağı bulunmaktadır.

Ertuğrul Gazi anıtı ise iki cepheden oluşmaktadır. Büyük arka cephede Ertuğrul Gazi’nin bir büstü ve altında doğum (1188) – Ölüm (1281) tarihleri yer almaktadır. 1987 yılında Atatürk heykeli ile birlikte, eski tek kaide üzerinde yer alan Ertuğrul Gazi büstünün yerine yapılmıştır.

Ön kaide ise üç bölümden oluşmaktadır. Üste, bir Türk akıncısı uçarcasına koşan atının üstünde tasvir edilmiştir. Orta kaidede, yedi Kayı Boyu atlısı taşıdıkları Kayı Boyu Sancağı ile batıya gidişleri tasvir edilmiştir. Alt kaide de ise 2 Türk erkeği ve 2 Türk kadın büstü yer almaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir